Girne Con Kahve’nin Geçmişten Günümüze Yolculuğu

Con Kahvesi, Lefkoşa’lı Hüseyin Remzi Efendi ile başlar…

1900’lü yılların başlarında İstanbul’da Deniz Harp Okulu’nu bitiren Kıbrıslı Hüseyin Remzi bey, o dönemlerde yaşanan siyasi çalkantılardan dolayı askerlik mesleğine devam edememişti. Dönemin İstanbul’unun yaşamına gelen özgürlük havası sayesinde halk, büyük kahvehanelerde sosyalleşmekteydi. Siyasi ve günlük hayata dair tartışmaların yanında, sosyal yaşamın nabzı da kahvehanelerde atmaktaydı.

Askerlik mesleğinden ayrılan Hüseyin Remzi bey, kendisini İstanbul’un günlük yaşamına vermiş ve bu süreçte kahve ve kahvehane kültürüyle yakından ilgilenme fırsatı bulmuştu.

İste bu dönemde Hüseyin Remzi beyin aklına kahvecilikle ilgili ilk fikir tohumcukları düşmüştü. Hali hazırda Kıbrıs’ta yaygın bir kültür olan kahvenin üretimini daha modern bir hale nasıl getirebilirdi? Kahveyi, kahvehanelerin bir köşesinde kavuran kahvecileri, paketlenmiş kahve kullanmaları konusunda nasıl ikna edebilirdi? İstanbul’da bulunduğu o günlerde aklında hep bunlar vardı.

Hüseyin Remzi bey, İstanbul’daki öğrencilik hayatının ardından, babasının ısrarlı talepleri sonucunda doğduğu şehir Lefkoşa’ya dönerek ailesine ait bakkaliye dükkanında çalışmaya başlamıştı. Ancak Hüseyin Remzi, İstanbul’da görüp yaşadığı kahvehane kültürünü aklından hiç çıkaramamıştı. Ayrıca kuru kahve üreticiliğinin geleceği olan bir iş olduğunu ön görmüş ve bakkallığın yanında, kuru kahveciliği de yapmaya karar vermiştir. İstanbul’da atılan tohumların, Lefkoşa’da yeşermesi ise, 1916 yılına denk gelmektedir.

 

Kıbrıs Türklerinin Kahve Kültürü ve Kahvenin Kıbrıs’a Gelmesi

Tabii ki bu dönemlerde, yani Hüseyin Remzi beyin gençlik yıllarında Lefkoşa’da ve Kıbrıslı Türkler arasında kahvecilik ve kahve kültürü vardı. Hatta Kıbrıslı Rumlar da kahve ile Kıbrıslı Türkler sayesinde tanışmışlardı.  Hatta bu etkileşim neredeyse Osmanlıların Kıbrıs’a ilk geldiği 1571 yılına kadar uzanmaktadır. Osmanlılar kavrulmuş kahveyi çuvallarla gittikleri yerlere de götürdükleri için doğal olarak Kıbrıs’a da kahve bu yolla gelmişti.

İlk zamanlarda kahve, adaya yerleşen üst zümre komutanlara ve valilere hitap eden özel bir içecekti. Ancak zamanla bu önce Lefkoşa şehrine sonra da diğer liman şehirlerine ve en son olarak da Kıbrıs’ın tüm köylerine kadar yayılan bir kültür olmuştur. Sadece Kıbrıslı Türkler değil, daha çok şarap kültürüne sahip Kıbrıslı Rumlar da kahve içme alışkanlığını kazanmıştı.

 

1900’lü yıllarda Kıbrıs’ta Kahvenin Üretimi

1900’lerin başına dek neredeyse her kahveci kuru kahveyi Arap ülkelerinden veya İstanbul’dan satın alır, kendi kahvehanesinin bir köşesinde yeşil çekirdekleri saçta kavurur ve dibeklerde döverek servise hazır hale getirirdi.

Hüseyin Remzi bey ise bu işi sanayileştirme peşindeydi. İstanbul’dan çuvallarla getirttiği kahve çekirdeğini Girne Limanı’na yaklaşan gemilerden sandallarla teslim alıp, o dönemin ulaşım şartlarından dolayı at arabaları ile Lefkoşa’ya taşıtarak kendi bakkal dükkanının müsait bir köşesinde kavuruyordu. Ancak, bu işi dönemin şartlarına göre daha ileri bir metotla yapmayı başarmıştı.

Bu da şöyleydi:

Büyük varilleri kahve kavurma işlemine uygun bir hale getirmiş ve varillerin altında yaktığı odun ateşi ile kahve çekirdeğini bu yarı modern, yarı antik metot ile kavurmuştu. Bu işlemin zorluğu yanında, kahveyi öğütmekte çok cefalı bir işti. İlk çağlardan beri kullanılan dövme işlemi ise henüz alternatifsizdi. Dolayısı ile taşlardan oyulan antik alet dibek ve metalden dökülen havanlar bu iş için kullanılan aletlerdi.

Hüseyin Remzi bey, 1930’lu yıllardan itibaren kahvehanelerin Kıbrıs’ta yaygınlaşması ile yukarıda anılan işlemlerden geçirilen kuru kahveyi paketleyerek bu kahvehanelere pazarlamaya başladı. Kahvehane köşelerinde hem kahve kavurmak ve öğütmek, ayni zamanda bu kahveyi pişirerek servis etmek zahmetli ve pahalı bir iş olduğu icin, Hüseyin Remzi beyin paketlenmiş hazır kahvesi bir anda tüm Lefkoşa ve çevre köylerde rağbet görmeye başladı.

 

Con’un isim babası Mehmet Hüseyin Con

Huseyin Remzi beyin 1951 yılındaki vefatının ardından, İngilizlere benzeyen fiziği nedeniyle kendisine takılan “Con” lakabı ile tanınan Mehmet Hüseyin, kurukahvecilik isini devraldı. Ancak, Mehmet Hüseyin Con’un çocukları olmamıştı. Dolayısı ile vefat ettiği tarih olan 1979’dan önce iki kardeşinin çocuklarına “CON” markasını devretmişti. O tarihten itibaren de Con Kahve; Lefkoşa Con ve Girne Con Kahvesi olarak faaliyetini sürdürmektedir.

 

Girne Con Kahvesinin Mimarları Kıymet Hanım ve Mustafa Şadi Bey’in Hikayesi

Kuru Kahveci Hüseyin Remzi’nin oğlu Mustafa Şadi Efendi Lefkoşa asıllı olmakla birlikte, Girne kentinde vergi dairesi memurluğunda bulunmaktaydı. Girneli Sami Kaptan’ın ortanca kızı olan Kıymet hanım ise, Girne kentinin çok tanınmış bir ailesinden gelmekteydi. Evlilikleri ile birlikte yuvalarını Girne kentinde kurdular. Mustafa Şadi bey, ailesinden gelen kuru kahvecilik geleneğini de liman kenti olan Girne’de sürdürmüştü. 1950’li yıllardan itibaren Mustafa bey ve Kıymet Hanım işi oğulları olan Metin ve Çetin Şadi ile devam ettridiler.

Girne Con Kahvesi 1983 yılından bugüne değin kahve çekirdeklerini Brezilya’dan ithal ederek, Girne’de bulunan modern tesislerde el değmeden son teknoloji ile işlemektedir.

Kısaca, kahvecilik Şadi ailesinin geçmişinden gelen, aşkla yapılan bir iştir ve 100 yıllık bu geleneğin önümüzdeki nesillere aktarılması esas gayemizdir.

Şu anda markayı ailenin 5. jenerasyonu olan Metin Şadinin çocukları Ramiz Şadi ve Aslı Şadi yaşatmaktadır.

Follow Us

On Social Media